Yıllardır süren acılar, dinmeyen gözyaşları artık son bulmalı. Doğu ve Güneydoğu’yu ayrılıkla yoğurmak isteyen anlayışlara karşı milletin vicdanı susmuyor. Devletine yıllarca hizmet etmiş, dış politikada tecrübe sahibi ve bölgenin en saygın kanaat önderlerinden Süleyman Nazif Baydar, sessizliği bozuyor: "Artık yeter! Bu topraklara barış gelmek zorundadır!"
BARIŞ SAĞLANMALIDIR!
Yıllardır Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da akan kan, yanan ocaklar, dağlarda bitmek bilmeyen ayrılık türküleri artık dinmelidir. Kardeşin kardeşi vurduğu, bir milletin evlatlarının birbirine düşman edildiği bu kirli senaryo son bulmalıdır. Bin yıllık kader birliğini, omuz omuza verilen Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nı unutturarak aramıza nifak sokan odakların oyununa daha fazla alet olunmamalıdır.
Bu sorun, siyasi hesaplarla değil; Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde, hak, adalet ve kardeşlik temelinde çözülebilir. Zira bu milletin mayası İslam’dır. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkes’iyle bu toprakların insanı aynı kıbleye yönelir, aynı ezanla uyanır, aynı rahmete muhtaçtır.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurat, 10)
Bu ayet, çatışmayı değil barışı; düşmanlığı değil kardeşliği emreder. Peygamber Efendimiz (sav) de Veda Hutbesi’nde bu hakikati açıkça ilan etmiştir:
“Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”
O halde sormak gerekir: Kimdir beni Kürt kardeşimle düşman eden? Kimdir Türk’ü Kürt’e zalim, Kürt’ü Türk’e hain gibi gösteren? Bu oyunu görememek körlüktür, gaflettir. Bugün artık masa başında çizilen emperyalist haritalar değil, ümmetin kalbinde çizeceği barış haritaları konuşulmalıdır.
Bu topraklar mazlumların sığınağı, yiğitlerin vatanıdır. Doğu ve Güneydoğu’daki her dağ, her köy, her şehir; zulüm de görmüştür, direniş de göstermiştir. Ancak artık acıdan beslenen siyaset, kimlikler üzerinden örülen düşmanlık dili son bulmalıdır. Kürtler bu milletin asli unsurudur. Dün öyleydi, yarın da öyle olacaktır. Türk de, Kürt de bu toprakların çimentosudur.
Bugün “Kürt sorunu” değil, adalet sorunu vardır. Bu bir insanlık, vicdan, kardeşlik ve İslam’ın özüyle bağ kurma meselesidir. Çözüm nettir: Zulüm değil adalet, dayatma değil diyalog, kin değil kardeşlik, öfke değil merhamet…
Bu hakikati bilenler artık susmamalıdır. Çünkü şeytana hizmet eden tek şey, hakikati suskunlukla boğan salihlerdir. Her iman sahibi artık yüksek sesle haykırmalıdır:
“Kürt de benim kardeşimdir, Türk de!”
“İkisini birbirine düşman eden sistem değil, sistemin arkasındaki karanlık akıldır.”
İşte o karanlık aklı dağıtacak tek nur, Kur’an’ın rehberliği, Peygamber’in sünneti ve adil bir iman iradesidir.
Türkler ve Kürtler, bu coğrafyanın iki kadim milletidir. Asırlardır aynı camide secdeye varmış, aynı tabaktan yemiş, aynı cephede can vermiştir. Kimi zaman bir Kürt Türk komutanın emrinde, kimi zaman bir Türk Kürt şeyhinin arkasında cihada koşmuştur. Bu kardeşliği parçalamak isteyenler, Yahudi aklıyla, İngiliz planlarıyla, Amerikan senaryolarıyla aramıza nifak sokanlardır.
Bu kirli tezgâhlara karşı tek çare, yeniden tevhid sancağı altında birleşmektir. Zira “Küfür tek millet” olmuşken, parçalanmış bir ümmet zulme direnemez, mazluma umut olamaz.
Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış; kalplerin birleşmesi, gönüllerin açılması, adaletin tesis edilmesidir. Gerçek barış, bu milletin tüm unsurlarının yeniden kucaklaşmasıdır. Bu barışın öncüleri siyasetçiler değil; alimlerdir, kanaat önderleridir, vicdan sahibi imanlı yüreklerdir.
Her camide bu çağrı yapılmalı, her kürsüde bu kardeşlik haykırılmalı, her evde bu dua yankılanmalıdır:
“Allah’ım! Aramıza düşmanlık sokanları kahret! Kardeşliğimizi zedeleyen her fitneyi bertaraf et!”
Yıllardır süren bu kardeş kavgası, sadece canlarımızı değil; umutlarımızı, istikbalimizi, birliğimizi de aldı elimizden. Anaların gözyaşı hiç dinmedi. Bir yanda dağda evladını yitiren Kürt anaları, bir yanda karakolda oğlunun tabutunu karşılayan Türk anaları… Hangisinin gözyaşı diğerinden değersizdi? Hiçbiri! Çünkü her damlası bir ümmetin kanayan vicdanıydı.
Bu kavga yüzünden nice çocuk yetim kaldı, nice genç ya şehit oldu ya da kandırılıp dağlara götürüldü. Bu ateş yalnızca bir bölgeyi değil, tüm ülkeyi yaktı. Ekonomik olarak geride bırakıldık, eğitimde geri kaldık, toplumsal bağlarımız zedelendi. Bir milletin enerjisi iç çatışmalarda tükendi. Halbuki bu birlik sağlansaydı, bugün sadece bölgede değil, tüm İslam coğrafyasında umut kaynağı olabilirdik.
Birbirimize düşürülmenin faturası ağır oldu. Sadece şehirlerimiz değil, kalplerimiz de örselendi. Kürt gençleri devletten uzaklaştı, Türk gençleri kardeşine öfke duymaya başladı. Fitne derinleşti, kardeşlik unutturuldu. Terör yalnızca fiziksel bir tehdit değil; ruhları da zehirleyen bir projeye dönüştü.
Artık yeter! Bu milletin daha fazla acı taşıyacak takati kalmamıştır. Silahların gölgesinde değil; adaletin ve merhametin şemsiyesi altında yaşayacak bir nesil yetiştirmeliyiz. Her evde barışın dili konuşulmalı. Her sokakta selam, her kalpte dua, her çocukta umut olmalıdır.
…Devlet aklı da, millet vicdanı da bu barışı kuracak kudrettedir. Yeter ki niyet samimi, rota Kur’an, usul sünnet olsun.
Elbette, bu sözler bazı aşırı milliyetçi çevreleri rahatsız edebilir. Bu tepkiler de doğaldır. Çünkü yıllardır yaşanan acılar, öfkeleri diri tutmuştur. Ancak bilinmelidir ki öfkeyle değil, adaletle hareket edilirse yaralar sarılır.
Bu topraklara barış gelmek zorundadır! Çünkü barış geciktikçe, daha fazla can yitiyor, daha fazla yürek yanıyor, daha fazla çocuk öksüz kalıyor.
Unutulmamalıdır: Gerçek vatanseverlik; kan dökmek değil, kanayanı sarmaktır. Bu ülkeye yapılacak en büyük iyilik; kardeşi kardeşe düşman eden zihniyetin karşısında, kardeşliği savunmaktır.
Barışı savunmak, ihanet değil cesarettir. Çünkü cesaret, silaha sarılmak değil; hakikati her şeye rağmen savunabilmektir.
Bu sorun bizimdir. Biz çözeceğiz. Ne Batı’dan ne doğudan çözüm gelmeyecek. Bu toprakların derdi, bu toprakların imanlı evlatlarının omuzlarında taşınmalı. Devlet aklı da, millet vicdanı da bu barışı kuracak kudrettedir. Yeter ki niyet samimi, rota Kur’an, usul sünnet olsun.
Vesselam
Süleyman Nazif BAYDAR
0 Yorumlar