Flash

6/recent/ticker-posts

Barış mı Geliyor, Yoksa Yeni Bir Oyun mu Kuruluyor? Terörsüz Türkiye Gerçek Olabilir mi?

Barış mı Geliyor, Yoksa Yeni Bir Oyun mu Kuruluyor? Terörsüz Türkiye Gerçek Olabilir mi?

Türkiye, yıllardır süren terörle mücadele, bölgesel çatışmalar ve iç politikadaki kırılmalarla yıpranmış bir toplum. Şimdi ise siyasetin gündemine bir kez daha "barış" kelimesi oturmuş durumda. "Terörsüz bir Türkiye" hayali yeniden dillendiriliyor. Ancak bu yeni süreç gerçekten umut verici bir barışa mı işaret ediyor, yoksa yaklaşan seçimlerin zeminini hazırlayan bir siyasi mühendisliğin parçası mı?

Yıllardır bu millet, terör haberleriyle uyanmaktan yoruldu. Şehit haberleriyle sarsılmak istemiyor, çatışma bölgelerinde evladını kaybetmek istemiyor. Fakat ortada çok sert bir gerçek var: Barış isteyen halkın karşısında, savaşla kâr eden bir dünya düzeni var. Silah üreticileri, istihbarat ağları ve küresel çıkar odakları çatışmasız bir dünya için mi çalışıyor gerçekten?

Küresel Planlar, Bölgesel Hesaplar

Ortadoğu'da taşlar yeniden oynuyor. Gazze hâlâ kan ağlıyor, Suriye hâlâ bölünmüş, İran hâlâ kuşatma altında. Ve Türkiye... Hem NATO üyesi, hem coğrafi olarak stratejik bir köprü, hem de tüm gelişmelerin tam merkezinde. Bu konum sadece bir avantaj değil; aynı zamanda büyük bir baskı ve tehdit anlamına geliyor.

Kürt meselesi ise bir kez daha masada. Kuzey Irak'ta özerklik güçleniyor, Suriye'de PYD hâlâ etkin, İran'daki Kürt gruplar fırsat kolluyor. Eğer emperyalist güçler bölgede yeni bir hamle yapacaksa, Kürt kartı yeniden açılabilir. Bu durumda şu soru büyük önem taşıyor: Türkiye bu oyunun neresinde? Oyun kurucu mu, yoksa kurban mı?

Sessizlikler, Sızıntılar ve Şüpheler

Son günlerde siyasette özellikle milliyetçi cepheden gelen yumuşama sinyalleri, halk arasında şaşkınlıkla karşılanıyor. Yıllardır "tek vatan, tek bayrak" diyenler, birden bire nasıl esnedi? Bu bir bilinçli dönüşüm mü, yoksa derin devlet aklının dayattığı bir zorunluluk mu?

İsrail, İran'daki son operasyonlarda MOSSAD'ı açıkça devreye sokarken, Türkiye için benzer bir istihbarat kuşatması ihtimali hiç mi yok? Ayrıca yıllardır açıklanan petrol ve doğalgaz rezervlerinin hâlâ işletmeye alınmaması, ortadan kaybolan bilim insanları, karanlık suikastlar… Tüm bunlar, "barış" adı altında yürütülen sürecin aslında hangi güçlerin denetiminde olduğunu sorgulatıyor.

Vaatler Büyük, Ama Samimi mi?

Kulislerde ve medyada dillendirilen bazı başlıklar dikkat çekici:

Terörün tamamen sonlandırılması

Kürtçe eğitimin serbestleştirilmesi ve ülke geneline yayılması

Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya özel ekonomik ve kültürel teşvikler

Kayyum uygulamalarının kaldırılması

Yeni anayasa ile birlikte birlikte yaşama hukukunun güçlendirilmesi

Bu vaatler Kürt seçmeni doğrudan ilgilendiriyor. Ancak akıllarda yine o soru var:
Daha önce de bu vaatler verilmedi mi? Ne oldu da yarım kaldı? Yine mi aynı oyun sahnede?

Erken Seçim Stratejisi mi?

Siyasi analizlere göre, bu "barış dili" tesadüf değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim öncesi yeni bir toplumsal zemine ihtiyaç duyduğu, bu nedenle Kürt meselesi üzerinden yeni bir açılım süreci başlatmak istediği konuşuluyor. Bu, aynı zamanda DEM tabanıyla yeniden iletişime geçmek ve MHP'nin sınırladığı siyasi alanı genişletmek anlamına da geliyor.

Ancak burada önemli bir engel daha var: MHP bu sürece nasıl bakıyor?
Sessizlikleri bir onay mı, yoksa perde arkasında devam eden pazarlıkların sessizliği mi?

Kürtçe Eğitim: Sınırları Aşan Bir Hamle mi?

En dikkat çekici vaatlerden biri de Kürtçe eğitim meselesi. Artık sadece bölgesel değil, ülke genelinde Kürtçe'nin eğitim dili olması konuşuluyor:

Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri,

MEB müfredatına anadil eğitimi uygulamaları,

TRT Kürdi'ye daha fazla kaynak ve özgürlük,

Kürtçe'nin yarı-resmî bir statü kazanması yönünde anayasal düzenlemeler…

Bu hamleler, gerçekten bir kültürel hakkın teslimi mi olacak, yoksa seçim öncesi bir "oy mühendisliği" mi? Türkiye bu süreci daha önce yaşadı ve sonuç ortada: Derin kırılmalar, yarım kalan adımlar ve boşa çıkan umutlar…

Türkiye Bu Sürecin Öznesi mi, Nesnesi mi?

Bu mesele yalnızca iç siyasetle açıklanamaz. Türkiye, çok katmanlı bir küresel senaryonun tam ortasında. Ülkemiz kendi kararlarını mı alıyor, yoksa dışarıdan dayatılan bir planın içinde mi şekilleniyor?

Silah tüccarlarının hâlâ kazandığı, enerji rezervlerinin hâlâ işletilemediği, kritik projelerin sürekli sekteye uğradığı bir ortamda "barış" söyleminin ne kadar yerli, ne kadar bağımsız olduğunu sorgulamak şart.

Halk Barış İstiyor, Ama Gerçek Olan Ne?

Millet barış istiyor. Gerçekten huzur dolu, terörden arındırılmış bir Türkiye görmek istiyor.
Kürtler anadillerini özgürce konuşmak, çocuklarına Kürtçe eğitim aldırmak istiyor.
Şehit anneleri artık ağlamak istemiyor, gençler karanlık propagandaların peşine düşmek istemiyor.

Ama halk artık çok iyi biliyor ki;
Gerçek barış, oy için yapılan pazarlıklarla değil; halkın iradesiyle ve samimiyetle gelir.

Eğer bu süreç halk içinse, millet arkasında durur.
Ama bir seçim hamlesiyse, tarihin en tehlikeli senaryosuyla yüzleşebiliriz.
Çünkü bu coğrafyada hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ve hiçbir barış, planlı bir oyunun içinden filizlenmez.

               Selam ve Dua İle

              Zübeyt BOZKURT

Yorum Gönder

0 Yorumlar