Flash

6/recent/ticker-posts

ÜRETİMİN DEĞİL, MENFAATİN ZİHNİYETİ


 

ÜRETİMİN DEĞİL, MENFAATİN ZİHNİYETİ

Bir ülkenin geleceği, toprağında filizlenen tohumla başlar. Ama o tohum çürümüşse, ondan yeşerecek her şey de çürür. Bugün tarımın en derin yarası da tam burada gizli: Toprağa değil, menfaate kök salmış çürümüş bir zihniyet.

Bir zamanlar üretimin onuruyla var olan çiftçi örgütleri, bugün ithalatın kârıyla övünür hale geldi. Çiftçiye çürük tohum satan, sahte gübreyi “ticaret” diye savunan, üreticinin alın terini haksız kazançla sermayeye çeviren başkanlar... Bir yanda “biz üretici değiliz, satıcıyız” diyerek sahte gübreyi çiftçisine satan çiftçi örgütü yöneticileri; diğer yanda kendi çiftçisinin emeğini ithal şekere, ithal tohuma, ithal ete feda eden başkanlar... Artık üretim değil, ithalat kazandırıyor; emek değil, komisyon değer görüyor.

 

Tabelası Büyük, Vicdanı Küçük Bir Sistem

Bu zihniyet, tarlayı değil, tabelayı büyütüyor. Eğitim merkezleri yerine oteller, araştırma sahaları yerine lüks binalar yapılıyor. Çiftçiyi eğitmek, toprağı geliştirmek, tohumu ıslah etmek varken; öncelik ihalelere, koltuklara, protokollere veriliyor. Tarımı kalkındırmak için kurulmuş örgütler, üreticinin sırtına yük olmuş durumda.

Zorunlu kesintilerle dolan kasalar, çiftçinin değil, makam araçlarının, şoförlerin ve yüksek maaşların hizmetine giriyor. Asgari ücretlinin on beş, yirmi katı maaş alan yöneticiler, hâlâ “devletten daha fazla pay” istemekten geri durmuyor. Tarımın sırtında taşınan bu israf, bu adaletsizlik, üretimin omurgasını kırıyor.

 

Yetki Var, Hesap Yok

Devletin makamlarını temsil ettiğiniz çiftçi için değil, kendi çıkarlarınız için meşgul ediyorsunuz. Hep daha fazlasını istiyor, üretmek yerine eleştiriyor, çare aramak yerine şikâyet ediyorsunuz. Daha da yetmedi; bir de kendinizi bakanlık makamına layık görüp o koltuğu talep ediyor, bekliyorsunuz. Ya Allah aşkına, bir dönüp bakın bu ülkenin tarımının haline!

Elinize ÇKS belgesi almış herkes çiftçi değil. Gerçek çiftçi kalmadı. Tohumla, toprakla, alın teriyle bağı kalmamış bir “kâğıt çiftçiliği” düzeni oluştu. Bugün üreticinin yaş ortalaması 60’lara dayandı. Genç nesil artık tarlaya dönmüyor; çünkü bu zihniyetin altında nefes alınmıyor. On yıl sonra bu ülkenin üreticisi kalmayacak. O zaman ne yapacaksınız? Kim ekecek, kim biçecek, kim bu ülkenin gıda güvenliğini sağlayacak?

 

Üretmeyen Eleştiremez

Üretici örgütü olarak sen üretmiyor, ürettirmiyorsun; ama devletten ithalatı durdurmasını bekliyorsun. Sen üretmezsen, onlar ithalata başvurur. Evet, ithalat o gün için bir çözüm olabilir; ama sen üretimi kaybettiğinde, o çözüm kısa sürede bağımlılığa dönüşür. Bugün ithal ettiğin, yarın sende yok olan bir ürün haline gelir.

Önce üret! Üretmeden, “ithal ettiler” diye eleştirme hakkını kendinde bulamazsın. Gerçek duruş, devlete karşı değil; çürümüş tarımsal örgütlere karşı, üretimin yanında durmaktır. Bir yandan ithalat söz konusu olduğunda en önde koşup, sadece kendinde hak görüp, çiftçinin yüzüne ithalat yapıyorlar diye sahte sızlanma duruşundan uzaklaşıp yerini netleştirmektir.

 

Yetki Varsa, Hedef ve Yaptırım da Olmalı

Devlet, bir çiftçi örgütü başkanına yetki veriyorsa; o yetkiyle birlikte sorumluluk ve hedef de vermelidir. Bir kurum başkanına kaynak sağlanıyorsa, açık ve ölçülebilir hedefler konulmalı; bu hedefler tutturulamazsa büyük yaptırımlar uygulanmalıdır. Yetki, cezasız güç değildir.

Bugün yetki var, para var; ama sorumluluk, hedef ve hesap yok. Tabii ki bu kadar rahatlar! Sorumluluk yoksa, hesap yoksa, vicdan da hızla tükenir. Bu nedenle devlet eliyle verilen her yetkinin karşısında net yükümlülükler olmalı; aksi halde bu örgütler sadece koltuk, araç ve imtiyaz üretir, üretim değil.

Seçimlerde kendisini seçen çiftçilere şapka, kumanya dağıtıyorsun; peki kimin parasıyla bunlar? Koltuk için devletin yetkili organlarında kulis yapıyor, rakipleriyle kavga ediyor, tehditler savuruyorsun. Seçimlere bir-iki ay kala tüm delegeleri değiştiriyorsun. Vay be! Bu aklını üretim için kullansan, inan tarım şahlanır.

 

Ahlaki Çöküşün Tarımsal Yansıması

Bugün tarlada çürüyen sadece ürün değil; insanlık, vicdan ve sorumluluk da çürüyor. Toprak, alın teriyle değil, kurnazlıkla kazılan bir rant alanına dönmüş durumda. Herkes payını almakla meşgul, kimsenin aklı üretimde değil. Tohumun bereketi değil, ihalenin kârı konuşuluyor.

Oysa çiftçinin tek isteği, alın terinin karşılığıdır. Ne lüks araç, ne makam odası, ne de ithal tohum ister. Gerçek çiftçi, üretmek ister. Onun derdi şöhret değil, berekettir. Ama bu çürümüş zihniyetin gözünde üretici sadece bir istatistikten ibarettir. Onu temsil etmesi gerekenler, çoktan üreticiden kopmuştur.

 

Vicdan, Liyakat ve Yeni Bir Başlangıç

Bugün tarımda yaşadığımız çöküş, sadece ekonomik değil; ahlaki bir çöküştür. Tohum çalınmış, emek değersizleştirilmiş, liyakat unutulmuştur. Tarımın en büyük düşmanı kuraklık değil; vicdansızlıktır. Çünkü suyu bitiren güneş değil, menfaat ateşidir.

Ve bu tablo karşısında hâlâ susan, hâlâ koltuğuna sıkı sıkı sarılanlar var. Unutmayın, çiftçinin de, milletin de sabrı sonsuz değildir. Bu topraklar, alın terini değil rantı kutsayanları affetmez.

Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi:

“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.”

Ama gidişat böyle devam ederse, kurtuluş dönemindeki gibi bir gün o marşı yazdıracak; kırsallardan cephelere, ölüme gidecek ne Anadolu genci ne de çiftçilerin çocukları kalmayacak.

Artık bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, kendisi tarlada çalışıp üretmeyecekse; gerçek tarım reformunu bütçeyle değil, ahlakla, vicdanla ve sorumlulukla yapmalıdır. Tarımı yeniden ayağa kaldırmak; dürüst, üretim odaklı, bilgiyle donanmış, adaletli bir tarımsal örgütlenme sistemiyle mümkün olabilir. Bu şekilde yeni bir zihniyet inşa edilmeden hiçbir proje, hiçbir tohum yeşermez.

Çiftçi örgütleri yeniden çiftçinin olmalı. Yönetimler, üreticiye hesap vermeli. Yetki veren devlet, aynı kararlılıkla sorumluluk da talep etmeli; hedef koymalı, ölçmeli, tutmayanları görevden alıp yaptırım uygulamalıdır.

Çünkü yetki varsa, hesap da olmalıdır.

Herkes haddini, görevini ve vicdanını hatırlamalıdır. Çünkü toprak sadece ekenin değil; ona emekle, doğrulukla, adaletle hizmet edenindir.

Bugün tarlada çürüyen sadece ürün değil; insanlık değeri ve millî vicdandır.
Ve o değer, sizin kasıntılı yürüyüşlerinizde değil; emeğiyle yaşayan, sabahın serinliğinde tarlaya çıkan o sessiz çiftçinin çatlamış avuçlarındadır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar