Flash

6/recent/ticker-posts

Piyasa bilgileri

Türkiye'nin Dış Politikasında Yeni Dönem: Strateji ve Sorumluluk

 

        Türkiye'nin Dış Politikasında Yeni Dönem: Strateji ve Sorumluluk

        Son yıllarda Türkiye’nin dış politikası, hem bölgesel hem de küresel düzlemde önemli sınavlardan geçiyor. Stratejik coğrafi konumu, tarihsel mirası ve kültürel etkileşim ağı, Türkiye'yi uluslararası ilişkilerde hem belirleyici hem de sorumlu bir aktör konumuna taşıyor.

    Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e uzanan geniş bir alanda yaşanan krizler, Türkiye’nin dış politika vizyonunu şekillendiren temel dinamikler arasında yer alıyor. Bu bağlamda özellikle Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, Ankara'nın hem güvenlik odaklı hem de diplomatik hamlelerini ön plana çıkarıyor.

    Suriye’deki iç savaş, on yılı aşkın süredir devam eden bir trajediye dönüşmüş durumda. Bu kriz, sadece insani yönüyle değil, doğrudan Türkiye’nin güvenliği ve demografik yapısı üzerinde de etkili oldu. Türkiye, sınır ötesi operasyonlarla terör tehdidini bertaraf etmeye çalışırken, milyonlarca sığınmacıya da ev sahipliği yaparak insanlık adına önemli bir sorumluluk üstlendi. Bu süreçte Suriye politikası, uluslararası aktörlerle olan ilişkilerimizi de doğrudan etkileyen bir unsur oldu.

    Libya'daki iç savaş ise Türkiye açısından sadece ideolojik bir mesele değil; aynı zamanda stratejik bir çıkar meselesidir. Türkiye’nin meşru Libya Hükümeti’ne verdiği destek ve deniz yetki alanlarıyla ilgili imzalanan anlaşmalar, Doğu Akdeniz'deki jeopolitik dengeleri doğrudan etkiledi. Bu adımlar, ülkemizin denizcilik haklarını ve bölgesel denge politikasını pekiştiren hamleler olarak dikkat çekti.

    Doğu Akdeniz’de ise enerji kaynakları üzerinden yaşanan rekabet, dış politikada en çok tartışılan konulardan biri haline geldi. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaşanan deniz yetki alanı tartışmaları, Türkiye’nin kararlılıkla sürdürdüğü egemenlik mücadelesinin bir parçasıdır.

Özetle Türkiye, dış politikada dinamik, proaktif ve çoğu zaman risk alan bir aktör olarak sahnede yerini alıyor. Bu çalkantılı coğrafyada hem kendi güvenliğini sağlamak hem de bölgesel barışı tesis etmek adına izlediği çizgi, dikkatle takip edilmeli ve ulusal menfaatler doğrultusunda sürdürülebilir bir diplomasiyle desteklenmelidir.

    Türkiye, yalnızca askeri ve stratejik hamleleriyle değil, aynı zamanda diplomatik girişimleriyle de dikkat çekmektedir. NATO, Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası platformlardaki aktif rolü, Türkiye’nin küresel barışa katkı sağlama iradesinin somut göstergesidir. Ayrıca Afrika ülkeleriyle gelişen ilişkiler, Balkanlar’daki istikrar politikaları ve Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde yürütülen çalışmalar, çok yönlü dış politika anlayışının örneklerindendir.

    Öte yandan, dış politikanın ekonomik boyutu da giderek daha fazla ön plana çıkmaktadır. Türkiye, Afrika'dan Orta Asya'ya, Latin Amerika'dan Güneydoğu Asya’ya uzanan geniş bir coğrafyada ticari ilişkilerini artırma hedefindedir. Serbest ticaret anlaşmaları, yatırım teşvikleri ve ulaşım koridorları üzerine kurulu yeni diplomasi anlayışı, dış politikanın ekonomik yönünü güçlendirmektedir.

    Savunma sanayii alanındaki atılımlar da Türkiye’nin dış politika araçları arasında stratejik bir konum kazandı. Yerli ve milli savunma ürünlerinin hem ihracatı hem de yurt dışında sağladığı prestij, Türkiye'nin bağımsız ve caydırıcı bir aktör olarak algılanmasına katkı sağlamaktadır.

    Ayrıca Türkiye'nin insani diplomasi çerçevesinde yürüttüğü faaliyetler, özellikle kriz bölgelerinde gösterdiği yardım çalışmalarıyla uluslararası alanda büyük takdir topluyor. TİKA, AFAD ve Kızılay gibi kurumlar aracılığıyla yapılan insani yardımlar, dış politikanın yumuşak güç unsurlarını oluşturarak Türkiye’nin küresel vicdan rolünü pekiştiriyor.

Selam ve Dua ile,

Zübeyt BOZKURT

Yorum Gönder

0 Yorumlar