Flash

6/recent/ticker-posts

Siyonistlerin Büyük Oyunu: Uyanmazsak Kayıp Büyük Olacak

 



Siyonistlerin Büyük Oyunu: Uyanmazsak Kayıp Büyük Olacak

 

Dünyanın gözleri önünde işlenen bir vahşet, sistematik bir soykırım ve küresel bir sömürü düzeni artık sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Her gün Gazze’den, Kudüs’ten, Batı Şeria’dan gelen acı haberler artık medya tarafından "alışıldık bir kriz" olarak gösteriliyor. Ancak gerçek şu ki; bu yaşananlar, basit bir çatışma değil; Siyonist aklın asırlardır sahneye koyduğu büyük oyunun parçasıdır.

Siyonizm, bir devlet politikası olmanın ötesinde, şeytani bir aklın kurumsallaşmış hâlidir. Hedefi sadece toprak değil; ümmetin hafızası, ahlakı, ekonomisi, inancı ve direniş iradesidir. Siyonist zihniyet, “Nil’den Fırat’a” uzanan hayali bir coğrafya için değil, aynı zamanda dünya düzenini kendine göre inşa etmek için çalışıyor. Bu yapı, sadece askeri operasyonlarla değil; medya, eğitim, kültür, ekonomi ve sosyal mühendislik yoluyla da ilerlemektedir.

Filistin onların ilk hedefiydi. Zira bu topraklar, ümmetin kalbidir. Filistin düştüğünde sadece bir halk değil, İslam dünyasının ortak hafızası da düşer. 1948'de başlattıkları işgal, bugün Gazze'de açık bir soykırıma dönüşmüştür. İsrail, sadece toprağı değil; çocukları, kadınları, ezanları ve tarihi yok etmeye çalışmaktadır. Kudüs, Siyonist projenin sembolüdür. Onlar için bu şehir, sadece stratejik değil; kutsal bir ideolojik zafer anlamı taşır. Ama bizim için Kudüs, imanın sınavıdır. Biz oraya sahip çıkmazsak, hiçbir değerimize sahip çıkamayız.

Lübnan ise ikinci aşamaydı. İsrail’in yıllar süren işgali, güney Lübnan’daki direnişi bastırmak ve kuzeyden gelecek tehdidi bertaraf etmek amacı taşıyordu. Bugün de Hizbullah’ı hedef alan saldırılar, bu planın devamıdır. Çünkü Siyonist akıl, kendisine kafa tutan her gücü ortadan kaldırmak ister.

Suriye ise Siyonistlerin gözünde hem ideolojik hem stratejik bir düşmandır. Golan Tepeleri’nin ilhakı sadece bir başlangıçtı. Suriye’de yıllardır süren iç savaş, sadece bir rejim meselesi değil; İsrail’in güvenliği için bölgenin parçalanması planının parçasıdır. Direniş hattı kırılmalı, İran bağlantısı kesilmeli, bölge İsrail'in nefes alacağı şekilde yeniden şekillendirilmelidir.

İran ise bu planların önündeki en büyük engellerden biridir. Bu yüzden yıllardır “nükleer tehdit” bahanesiyle ambargolarla, yaptırımlarla, suikastlarla baskı altına alınıyor. Asıl amaç, İran’ı yalnızlaştırmak, direniş hatlarını çökertmek ve bölgeyi tamamen Siyonist aklın hegemonyasına teslim etmektir.

Irak, bu planın laboratuvarıdır. 2003’te ABD eliyle yapılan işgal, İsrail için büyük bir kazançtı. Irak’ın bölünmesi, İran ile Suriye arasındaki kara bağlantısının koparılması, mezhep savaşlarıyla halkın birbirine düşürülmesi, İsrail’in planladığı bir Orta Doğu haritasının zeminini hazırladı.

Ve sıradaki büyük hedef: Türkiye. Çünkü Türkiye, ümmetin umududur. Her ne kadar bazı zaafları olsa da bu milletin genlerinde Kudüs vardır, adalet vardır, hilafet hafızası vardır. Bu yüzden Türkiye yıllardır içeriden ve dışarıdan kuşatma altındadır. 15 Temmuz darbe girişimi, ekonomik manipülasyonlar, toplumsal kutuplaşmalar, inanç değerlerine saldırılar hep aynı aklın eseridir. Türkiye düşerse, ümmet düşer. Bu gerçeği bildikleri için her cephede saldırıyorlar.

Bu büyük oyunun diğer yüzü ise kültürel işgaldir. Gençliğimizin elinden ahlaki değerleri çalan diziler, maneviyatı boşaltan sosyal medya mecraları, aile yapısını hedef alan sapkın akımlar, hepsi bu zihniyetin ürünüdür. Siyonist akıl, sadece tankla değil; ekranla, uygulamayla, algoritmayla da savaş açmıştır. Zihinler işgal edilmeden, topraklar işgal edilemez. İşte bu yüzden önce ahlak, sonra iman hedef alınıyor.

Ekonomik saldırılar da bu oyunun bir başka cephesi. IMF, Dünya Bankası gibi yapılarla ülkeler borç batağına sokuluyor, bağımsız karar alma mekanizmaları çökertiliyor. Sonra da siyasi talepler, dış müdahaleler meşrulaştırılıyor. Ümmetin direniş potansiyeli olan tüm ülkeleri önce borçlandırılıyor, sonra iç karışıklıklarla yıpratılıyor.

Bu tablo karşısında sorulması gereken soru şudur: Biz ne yapıyoruz? Sadece izliyor muyuz? Arada sırada sosyal medyada tepki verip, sonra unutuyor muyuz? Yoksa gerçekten bir bilinçle, bir duruşla, bir imanla hareket ediyor muyuz?

Müslüman, sadece namaz kılan değil; feraset sahibi, sorumluluk taşıyan, hesap soran kişidir. Susmak, zulme ortak olmaktır. Sessizlik, direnişi boğar. Bugün Gazze’ye yapılanlar, yarın İstanbul’a yapılmaz mı sanıyoruz? Bugün Kudüs işgal altındaysa, yarın Mekke ve Medine'nin güvenliği garanti mi? Bu coğrafyada zulüm bir yerde başladıysa, başka bir yerde de sona ermez. Zincir kırılmadıkça, esaret devam eder.

Biz birlik olmadıkça, onlar rahat edecek. Biz susmaya devam ettikçe, onlar güçlenecek. O yüzden şimdi uyanma vaktidir. Bu oyunları bozacak olan tank değil; iman, basiret ve kardeşliktir. Siyonist akıl örgütlüdür ama Müslüman ümmet uyanırsa, onun planlarını altüst eder. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bedir’de, Hendek’te, Kudüs’ün fethinde, Çanakkale’de böyle oldu.

Bugün aynı ruhu diriltmek zorundayız. Eğitimde, ekonomide, medyada, ailede, siyasette bu şuurla hareket etmezsek; sadece topraklarımızı değil, geleceğimizi de kaybederiz.

Unutmayalım: Siyonistlerin hedefinde sadece Filistin değil, tüm ümmet vardır.

 

          Selam ve Dua İle,

         Zübeyt BOZKURT

Yorum Gönder

0 Yorumlar