Flash

6/recent/ticker-posts

Zeytinyağlı Yiyemem Aman: Neşeli Bir Melodi mi, Kültürel Bir Tuzak mı?

 



Zeytinyağlı Yiyemem Aman: Neşeli Bir Melodi mi, Kültürel Bir Tuzak mı?

Eğlencenin Ötesindeki Mesaj

Türkiye’de düğünlerde, festivallerde, köy meydanlarında ya da televizyon ekranlarında defalarca duyduğumuz bir ezgi vardır:
“Zeytinyağlı yiyemem aman, basmada fistan giyemem aman…”
Kulağa neşeli, ritmi oynak, sözleri hafif takılmalı gelir. Ama bu satırlarda gizlenen derin anlamları fark ettiğinizde, bu türküye bakış açınız kökten değişebilir.
Çünkü bu şarkı yalnızca eğlendirmek için yazılmış bir Ege oyunu olmayabilir. Aksine, halkın kendi üretiminden, kendi değerlerinden, kendi kültüründen uzaklaştırılması için bilinçaltına gönderilen sistematik bir mesaj olabilir.

Bu makalede, “Zeytinyağlı Yiyemem Aman” türküsünün yalnızca bir halk şarkısı olmadığını, 20. yüzyılın ortasında Türkiye’deki tarımsal ve kültürel yapıyı dönüştürmeyi hedefleyen planlı bir kültürel mühendislik aracının parçası olduğunu savunacağız.


Zeytinyağı: Ege’nin Altın Mirası

Ege mutfağı yüzyıllardır zeytinyağı ile özdeşleşmiştir. Zeytinyağı sadece yemeklerde kullanılan bir yağ değil, aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimidir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Akdeniz havzasının tamamında zeytinyağı hem beslenmenin hem de ekonominin temel taşlarından biri olmuştur.

Zeytinyağı üretimi Ege köylüsünün gelir kaynağıdır. Ege’nin iklimi ve toprak yapısı, dünyanın en kaliteli zeytinlerini yetiştirmeye uygundur. Dolayısıyla zeytinyağı, bu coğrafyanın en stratejik ürünlerinden biridir.
Fakat 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde dünya gıda piyasasında büyük bir değişim yaşandı: Margarinin ve rafine bitkisel yağların yaygınlaşması.


“Zeytinyağlı Yiyemem Aman”: Bir Sofra Alışkanlığının Değersizleştirilmesi

Türkünün ilk dizesi, “Zeytinyağlı yiyemem aman” diye başlar. Bu, ilk bakışta masum bir damak zevki tercihi gibi algılanabilir. Ancak sosyolojik açıdan bakıldığında bu söz, zeytinyağını doğrudan reddeden ve değersizleştiren bir mesaj taşır.

1950’lerden itibaren Türkiye’ye yabancı gıda firmaları girmeye başladı. Margarinin “modern mutfakların yağı” olarak pazarlanması, rafine sıvı yağların ucuz ve “kullanışlı” olarak tanıtılması yaygınlaştı.
Zeytinyağı ise “eski”, “köylü işi” ve “pahalı” algısıyla geri plana itildi.
İşte tam da bu dönemde halkın diline yerleşen bir türküde, zeytinyağının reddedilmesi tesadüf olabilir mi?

Bilinçaltı pazarlama tekniklerinde, hedef ürün ya da davranış hakkında olumsuz bir çağrışım oluşturmak için tekrar ve ritim kullanılır. Bu türkü, Ege’nin kendi altın ürününü aşağılayan sözleri defalarca tekrar ettirerek, toplumsal algıyı değiştirmeye hizmet etmiş olabilir.


“Basmada Fistan Giyemem Aman”: Tekstilde Yerli Olandan Uzaklaşma

İkinci dizeye gelelim: “Basmada fistan giyemem aman…”
Basma, Anadolu ve Ege’nin pamuğundan üretilen, terletmeyen, sağlıklı, dayanıklı ve ucuz bir kumaştır.
Pamuk üretimi hem çiftçinin geçim kaynağı hem de ülke ekonomisinin önemli bir parçasıdır.

Ancak 20. yüzyıl ortalarından itibaren, sentetik kumaşlar (polyester, naylon) dünya pazarına hâkim olmaya başladı. Bu sentetik kumaşlar, büyük oranda dışarıdan ithal ediliyordu.
Moda dergileri, reklamlar ve popüler kültür; basmayı “fakir işi”, sentetik kumaşları ise “modernlik” simgesi olarak tanıttı.

Şarkının bu dizesi, yerli üretimi küçümseyerek halkı ithal tekstile yönlendiren bir bilinçaltı yönlendirme aracı olabilir.
Bir köylü kadının düğünde, kendi pamuğundan yapılmış elbiseyi küçümseyen bir sözle oynaması, aslında kendi emeğini reddetmesidir.


“Senin Gibi Bir Cahile Efendim Diyemem”: Çiftçinin İtibarsızlaştırılması

Türkünün en çarpıcı ve en problemli dizesi: “Senin gibi bir cahile efendim diyemem aman…”

Mustafa Kemal Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” diyerek tarımsal üretimi, köylünün emeğini ve çiftçinin değerini yüceltmişti.
Ancak bu dize, doğrudan köylüyü “cahil” olarak nitelendiriyor. Üstelik bu sadece bireysel bir hakaret değil; köylü sınıfını topyekûn aşağılayan bir söylem.

Psikolojik açıdan bakıldığında, bu tür mesajlar, hedef kitleye sürekli tekrar ettirildiğinde, kişi kendi kimliğini küçümsemeye başlar. Yani köylü, kendi değerini alenen aşağılayan bir türküyü gülerek, eğlenerek söylemeye başlamışsa, bu kültürel mühendisliğin en tehlikeli sonucudur.


Kültürel Mühendislik ve Bilinçaltı Etki

Şarkılar, en güçlü kültürel taşıyıcılardır. Ritim, tekrar ve basit sözler, mesajın bilinçaltına kolayca yerleşmesini sağlar.
“Zeytinyağlı Yiyemem Aman” gibi eserler, eğlenceli görünse de, içerdiği semboller ve mesajlarla bir toplumun üretim alışkanlıklarını, tüketim tercihini ve kendi sınıfsal algısını değiştirebilir.

1950’lerden itibaren Türkiye’de uygulanan ekonomik politikalar, yerli üretimden çok ithalata dayalı bir pazar ekonomisini teşvik etti. Bu süreçte popüler kültür, halkın değerlerini dönüştürmede önemli bir araç olarak kullanıldı. Bu türkü de bu araçlardan biri olabilir.


Halkın Kendi Değerine Karşı Oynaması

En ironik tablo şudur:
Bu şarkı, en çok köy düğünlerinde, zeytinyağı üreten bölgelerde, pamuk yetiştiren illerde, çiftçilerin kendi elleriyle düzenlediği şenliklerde çalınır. Yani mesajın hedefi olan kitle, mesajı kendi rızasıyla ve coşkuyla tekrar eder.

Bu durum, bir toplumun kendi kültürel değerlerini, kendi eliyle erozyona uğratmasının en çarpıcı örneğidir.


Bugün Durum Ne?

  • Zeytinyağı tüketimi: Türkiye, zeytin üretiminde dünyada ön sıralarda olmasına rağmen, kişi başı zeytinyağı tüketimi Yunanistan, İtalya, İspanya gibi Akdeniz ülkelerinin çok gerisindedir.
  • Pamuk üretimi: Yerli pamuk üretimi gerilemiş, tekstil sanayisi büyük ölçüde ithal polyester ve sentetik elyafa bağımlı hale gelmiştir.
  • Çiftçinin itibarı: Tarım stratejik öneme sahip olmasına rağmen, çiftçinin toplumsal itibarı 1950’lerden bu yana ciddi erozyona uğramıştır.

Bu tablo, söz konusu türkünün temsil ettiği zihniyetin toplumsal sonuçlarını gözler önüne serer.


Sonuç: Kültürel Farkındalık Zamanı

Bir milletin mutfağı, kıyafeti, üretim biçimi ve insanına bakışı; onun kimliğinin temel yapı taşlarıdır.
Eğer bu taşlar sistemli bir şekilde değersizleştirilir, küçümsenir ve terk ettirilirse, geriye taklit eden, üretmeyen, başkalarının kültürünü tüketen bir toplum kalır.

“Zeytinyağlı Yiyemem Aman” sadece bir türkü değil, bir kültürel tuzaktır.
Artık bu tür eserleri sorgulama, eleştirel gözle değerlendirme ve gerekiyorsa kültür repertuarından çıkarma zamanı gelmiştir.
Çünkü kendi değerini küçümseyen şarkılarla eğlenmeyi bıraktığımız gün, kendi kültürel bağımsızlığımızı yeniden kazanma yolunda en önemli adımı atmış olacağız.


Yorum Gönder

0 Yorumlar